Dara Antik Kenti
Dara Tarihi:
Dara Antik Kenti Mardin şehrinin güneydoğusuna, 30 km. uzaklıkta bulunan Oğuz köyünde yer alıp Mardin Nusaybin kara-yoluna da 9 km, sırtını Anadolu dağlarına yaslamış, yüzünü ise bereketli Mezopotamya ovalarına çevirmiş bir sınır kentidir.
Dara Pers kralı III. Darius’un (M.Ö. 336-330) döneminde bir askeri üs olduğu, Darius’un burada öldüğü ve kent adının kökeninin buna dayandığı söylenmektedir. Dara ve Mardin M.Ö. birinci yüzyıldan itibaren Pers ve Roma devletleri arasında sürekli olarak el değiştirmiş olup, Roma’nın önemli sınır kentlerinden olan Amida (Diyarbakır) sasani’ler tarafından kuşatılması M.S.502, Nisibin (Nusaybin) Sasani’lerin eline geçmesi (M.S.363) nedeni ile güvenliği arttırmak isteyen Doğu Roma İmparatorluğu, egemenliği altında olan bu toprakları korumak için Mezopotamya sınırları içinde yeni garnizon Kentler oluşturma kararı almıştır.
Doğu Roma İmparatoru Anastasios döneminde küçük bir köy konumunda kurulan kent, bu bölgenin stratejik ve korunmaya müsait konumda olması, yaşam için önemli olan su kaynaklarına yakınlığı ve ovaya hakim olması sebebi ile kurulumunda belirleyici rol oynamıştır.
Dara Antik Kenti M.S.1150’de Artuklu beylerinden olan Timurtaş tarafından kuşatılarak alınmış, Mardin Artuklu Beyliğine bağlanmıştır. Daha sonra ise 1251 – 1259 yılları arasında İlhanlılar tarafından da tahrip edilmiştir.
Dara bu tarihlerden itibaren yavaş yavaş terk edilerek 14. Yüzyılda küçük bir köy yerleşkesine dönüşmüştür. Bu günkü Dara köyü yerleşkesi ise 18. Yüzyıl sonrasında görkemli Roma imparatorluğunun kalıntıları üzerinde yaşamını sürdürmektedir.
Dara Kazıları:
Mardin Müze Müdürlüğünce 1986 yılından beri sürdürülen kazı çalışmaları, Antik kentin özel mülkiyet yapılarının altında kalması sebebi ile hazine arazisi üzerinde bulunan Agora, Sarnıç ve kentin batısında bulunan mezarlık alanda yoğunlaşmıştır. Kentteki Roma dönemi yapılarından kiliseler, saraylar, hamamlar, askerlerin barındığı yapılar sütunlu cadde, agora, sarnıç, sur ve kalelerin Mardin müze müdürlüğünce belgeleme çalışmaları devam etmektedir.
Kentin batısında bulunan geniş tepeler 6. Yüzyıl başlarında kentin inşası için gerekli olan taşların çıkarıldığı ocak olarak kullanılmıştır. Daha sonraları Taş kesimi ile oluşan düzgün ve dik cepheler mezarlık alan olarak kullanılmıştır. Bu alanda üç farklı mezar tipi bulunmaktadır. Bunlar ise kaya mezarları (6.yüzyıl), lahit tipi mezarlar (6. ile 8. Yüzyıl arası) ve basit olarak inşa edilmiş sanduka mezarlardır (8-14. yüzyıl arası)
Bu dönemde ölüler Mitra ve Pagan kültünde, Tanrıların kayalardan doğduğuna, buna ithafen de yeniden doğuş inancı ile ölüler kayadan oyulan mezarlara gömülürdü. Paganizm ruhun kutsallığı, doğaya duyulan saygı geleneği ve bir inanç sistemidir.
Dara‘da dış ve iç olmak üzere iki sur sistemi ve üzerlerinde dört yönde ana kapılar bulunmaktadır. Bunların üzerine 28 kule ve hendek, ve duvarların yüksekliği de 20 metreyi bulmaktadır.
Kentin güney kapısından Dara deresi boyunca kent içinde kuzeye doğru uzanan büyük blok taşlarla döşenmiş 5,5m genişliğinde Agora caddesi bulunmaktadır. Bu bölümde atölye ve dükkanların bulunması bu alanın kentin alış veriş merkezi olduğunu göstermektedir.
Kentin içinden geçen Dara deresi üzerinde üçü kentin içinde biride güney kapısının dışında, benzer biçimde kesme taş örgülü yuvarlak kemer biçimli dört köprü bulunmaktadır.
Dara’da yüksek dağlardan gelip sarnıçlarda depolanıp kanallarla tüm kente dağılan devasa su sistemi mevcuttur. Maksem adı verilen en büyük sarnıç doğu batı yönünde, üstü beşik tonozla örtülü on adet hücre odaya sahip olup, her bir oda 50m uzunluk, 4m genişlik 18m yükseklik ve 14,500 metreküp su kapasitesine sahiptir.
Diğer bir yapı ise önemli ölçüde yerin altında kalacak şekilde inşa edilmiş, günümüzde halk arasında Zindan diye adlandırılan fakat mimari tarzı ve ebatları o dönem tahıl anbarı, depo olarak kullanılan yerin altında düzgün yüksek kesme taşlarla yapılmış merdivenlerle inilen yapıdır.
Cevapla
Want to join the discussion?Feel free to contribute!